Sayfalar

4/20/2012

Anlaşıl-ma-mak, anlat-ama-mak...

bazen biri bişi sorduğunda-söylediğinde, söylenen sözcükleri net olarak anladığım halde soruyu veya söylenen şeyin anlamını çıkaramadığımdan takındığım ifade karşısında, insanlar, anlamamış olabileceğimi düşündükleri sözcükleri anlatmaya çabalıyorlar... bu nafile çabayı izlerken kah eğlenip, kah sıkılıyorum... fakat kabalık edip kesmek yerine sabırla dinliyorum... varsın salak sansınlar... 

ammavelakin, özellikle, anladığım ve üzerine kendi sözcüklerimi söylediğimde, karşımdaki anlamamış olduğumu zannedip de yukarıdaki döngüye girdiğinde, o zaman koşarak uzaklaşmak gerektiğini hissediyorum. demek ki hiç anlayamayacağız birbirimizi... 

çok sevgili bir arkadaşım, beynimizin nasıl işlediğini anlatmıştı... yani bir uyaran olduğunda, beyinde izlenen yolların önceden kestirilemez bir şekilde, çeşitli kapıları tıklatıp, ardından çıkanları takip ederek algı-düşünce oluşturduğunu kendi sözcükleri ile ifade etmişti... çok karmaşık bi işlem... belki anlamamışımdır ya da anlatamıyorumdur...

alakasız bir şey daha: geçen gün, otobüste ayağını ezdiğim için özür dilediğim ve uzuuuuunca yüzüme saf saf gülümseyen ve amerikan ellerinde olan, pek sevdiğim bir arkadaşıma benzeyen eleman, ineceğim durağa varmadan çantasını altüst edip özel bişi vermeye çalıştı.. fakat bulamadı ve iyi akşamlar diyerek indim... sonra bugün karşılaştık gene kendisiyle, "love is..." sakızıymış vereceği özel şey... gerçekten güzel bir "özel" nesne bence de.. otobüse binerken açtım sakızı, bakalım aşk bu kez neymiş diye... "aşk... çocukların önünde konuşurken dikkat etmek" miş... hımmmm.... aşık olmak her babayiğidin harcı değil demek ki :) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder