Sayfalar

2/07/2012

Çocuk Kalarak Büyümek- Masal ve İnsan

hepimize milyonlarca masal ve hikaye anlatılır çocukluğumuzdan, günümüze kadar...
bu hikayeler ve masallar, hayal dünyamızı beslediği kadar, hayattan kendi adımıza beklentilerimizi de şekillendirir. ne kadar, büyüdükçe bu temel çizgilerden ayrılmak, başka yollara sapmak istesek de, galiba, eninde sonunda, bilinç altımıza işleyen bu senaryoları çağırıp dururuz kendimize. tabii, pek çok masal  "ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar" ile bittiği için, bu senaryoların devamı her insanın kendine özgü hikayeleri ile şekillenir diye tahmin ediyorum. örneğin, annesi babası ayrılmış bir insan ile mutlu bir aileden gelen insanın masallarında, "sonsuza kadar mutlu yaşadılar" ön kabullenmesi yerini farklılıklar gösteren sonlarla bitebilir.
Hiç anlamadığım bir şeydir, sonsuza kadar mutlu yaşanması... bir kere, sonsuza kadar yaşamak mümkün müdür? hem sonra, insan hep mutlu yaşayabilir mi? yoksa, çocuklara ölümü nasıl anlatacağını bilmemekten mi, sonsuza kadar yaşar kahramanlar.
açıkçası, ne kadar gerçekçi gelmese de, kendi algılarımı ve yönlenmelerimi bunu gerçek kılmak üzere değiştirmeye çalışıyorum; sonsuza kadar olmasa da, mutlu bir masal yaşamak. elbette ki sancıları, acıları da var.
Başka anlamadığım bir konu da; masal kahramanları, hep bir takım dertler ve belalar sonucunda, iyi bir sona ulaşır; eyvallah, emek vermek ve bir takım çabalar harcamak, insanın sonuçtan keyiflenmesini sağlıyor; emek verme ve çabalamanın kendisinin verdiği kadar. fakat işte, bilinçaltımıza bir kere, bedelini ödemeden iyi bir şey olmayacağı işleniyor. bunun yanı sıra, temel olarak kadınlık ve erkeklik, iyi ve kötü, doğru ve yanlış, fedakar-cefakar arkadaş, dünyanın bir bireyin etrafında dönüyor olması gibi bir takım kavramlar ve olgular temellenip gelişiyor.
Ama işte masal olmalarından kaynaklı belki de, kimse "sonsuza kadar mutlu yaşama" nın nasıl olduğunu, nasıl çözülebileceğini anlatmıyor masalda. mesela hiç pamuk prenses ve beyaz atlı prensin bir konuda anlaşamadığını ve bunu nasıl çözdüklerini okudunuz-duydunuz mu? bir ilişkiyi başlatmak kolay değildir, ancak, peki devam ettirmek nasıl bir durum ve nasıl çözülür? buna dair bir fikir var mı hiç duyduğunuz masallarda? (örneğin, gerilim filmlerinde, sağ kalıp kurtulan bireylerin hayatını nasıl devam ettirebildiklerine şaşarım. evet, kurtuldu, bunca şiddet ve gerilimden sonra, acaba hayatı nasıl olacak diye merak ederim.)
genelde öğrendiğimiz şudur: kadınlar pamuk prenses ve erkekler de beyaz atlı prens olurlar... e kimse çirkin cadı, yaşlı büyücü, cüce, kötü kalpli kraliçe olmak istemez tabi :) bekleriz ki bir prenses olalım büyüyünce; sihirli bir öpücükle rüyalarımızdan uyanalım ya da orada, dünyanın en güzel kızı bizi beklesin, öpmemiz ve ona sahip olmamız için. düşünmesek, dile getirmesek de, bilincimizin altına işleyen bu sinsi beklentiler, yönlendirirler pek çoğumuzu...
amma velakin, bu masallarda, yukarıda da bahsettiğim çalakalem çözümlerin yarattığı boşluklar, bazen, insanı tepetaklak getirebilir de. hazırlıksız yakalananın ise, vay haline! üstlenen roller, yerleşen duygular, alınan yaralar, patlayan kafalar, kör ışıkta mumla yol almaya çalışmalar, prensin ve prensesin kendi içlerine kazdıkları tünellerin çakışması sonucu ortaya çıkan göçükler, efenim say say, bir sürü felaket gelebilir insanın başına; hiç birinden bahsetmez ama bu masallar...
göçük altında kalan masalı kurtarmak için, ama, 40 gün 40 gece düğün yapan kraliyet, arama kurtarma ekibi göndermez mesela... her bir kahraman, kendi yöntemlerince, kah birbirlerinin kafalarına basıp zıplayarak, kah tırnakları ile toprakları kazıyarak bir şekilde yollarını bulup çıkarlar göçükten. Nadirdir, göçük altından çıkmayan masal kahramanı. eninde sonunda, çıkmak ister çünkü insan, toprağın altından.
------------------------------------
sonra an gelir, klasikleşmiş bu masallardan başka masallar olduğunu farkederiz. sürekli anlatılagelen, duymaya alışık olduğumuz, herkesin bildiği masallardan başka, çok daha yaratıcı, renkli, keyifli serüvenlere koşan... anlattığı güzelliklere espriler katan, başa gelen ve çekilmesi gereken dertlere ağlarken gülüp, çözümler üretmeyi öğreten, uçmayı öğrenmeye çalışan çocuk gibi bizi şaşırtıp hayretlere düşüren... sonra, kendi masalımızı yazmanın mümkün olduğunu farkederiz. üstelik bu kez illa bir prenses-prens olması da gerekmez. kendi maceraları var insanın, ucunda! iki masal çakışırsa ne ala!
-----------------------------------
boş bir kağıt alıp, çiziktirmeye başlamak cesaret istiyor başta: dirence direnmek, acıya irade ile yaklaşmak, yaşadığın acı deneyimlere bile "ilaç niyetine" bakmak, öğrenebileceğinin en fazlasını öğrenmeye çalışıp kendi içinde uzun yollarda kaybolup kaybolup dönmek... bunlar olurken, hala niyetini koruyabilmek, ruhunu ve sevgi kaynağını öfke-kin-kötü örnekleme/modelleme ile kirletmeden kabullenmeyi öğrenmek, naifliğin ile her adımda kendini biraz daha tanıyıp, toy kalmadan masum olabilmek... yargısız ve beklentisiz anlamak; önce kendini, sonra başkalarını...
belki de bilmek gerek ki, bu süreç hiç bitmiyor, hep yeni yeni deneyimler geliyor... ve bu cesaret, bütün serüvenler boyunca, masala güç veriyor, renklendiriyor, her seferinde daha canlı ve daha coşkulu maceralar getiriyor! ama evet, bir kere başlamak gerek yazmaya masalı; cesaretini toplayıp ilk heceyi yazmalı...
gerisi kendi gelir ki zaten; serüvenlerin her biri başka tatta, başka güzellikte :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder