Sayfalar

9/13/2012

SIFIR YUTAR, BIR BAKAR!

bir "Bir" varmış. Bir, Beş'e çok özenir ve onun gibi olmaya çalışırmış... bunun nedeni onu çok sevmesi ve söylediği herşeye çok değer vermesiymiş; çünkü herkes Beş'e o çok sevimli ve değerli biri gibi davranırmış. ama Beş de bir rakam olduğundan mükemmel değilmiş. aslında Sıfır hariç hiç bir rakam ya da sayı mükemmel olamazmış istese de. hiçlik herşeyin geldiği ve gideceği tek yerdir çünkü ve kimseye bir zararı yoktur. Sıfırın tek kötü yanı, diğer rakamların gözünde, çarpma işleminde herşeyi yutmasıymış. arkasından herkesin "işte yutan eleman geliyor..." diyerek homurdandığını duyarmış. kendisi mekanlara girmeden önce gelen şen kahkaha sesleri kesilir, ortama ağır bir ciddiyet hakim olurmuş...

Bir'in öyküsüne döneyim, sıfırdan çok bahsedeceğim daha... Beş de mükemmel değildir tabii ki; siz o kocaman yuvarlak karnının çok yemek yemekten olduğunu mu sanıyorsunuz? insanlarda çok yemek karın şişirebilir ancak rakamlarda durum biraz farklıdır... aslında o kocaman şiş karın, Beş'in kocaman egosudur. örneğin Dokuzun bir zamanlar çok güçlü bir egosu varmış... çok aşağılar, çok yüceltir, çok sinir bozucu olabilirmiş ama yaş farkından dolayı bütün rakamlar ona saygılı davranmaya çalışırlarmış. günlerden bir gün, dokuzun bir kuyunun yanında dinlenirken, bir kelebek gelip burnuna konmuş. "ben inek miyim, git ineklerin burnuna kon" diye kelebeği kovalamaya çalışırken dengesini yitirip kuyuya düşeyazmış. tek eliyle kuyunun kenarına tutunup kendini kaldırmaya çalışıyormuş. ancak heyecandan ve başına gelen öfkeden çılgına döndüğü için elleri terlemiş ve yavaş yavaş aşağıya kaymaya başlamış. işin kötü tarafı, Dokuz farkında değilmiş ama o kuyunun bir özelliği varmış: kuyu su kuyusu değil, ruhları boyutlar arasına sıkıştırıp hapseden bir kapıymış. neyse, bütün çarpık işler ve karmaşaların düzenleyicisi sıfır tam o anda kuyunun başında belirmiş ve yardım etmek istediğini söylemiş. Dokuz, düşerse ruhunun sonsuza kadar boyutlararası yerde sıkışacağından ve huzur bulmayı beceremeyeceğinden habersiz, Sıfıra terslenmiş. "bugün ölmeyeceğim ben tamam mı, beni hiçliğe gönderemeyeceksin! zaten başıma gelenler yeterince kötü, bir de sen gelme üstüme" diye bağırmaya başlamış. o zamanlar  dokuzun bacakları da oldukça tombulmuş, handiyse Sekiz le ikiz gibiymiş, ama o kadar dengeli değilmiş... Sıfır, Dokuza, kuyuda onu bekleyen tehlikeyi anlatmaya çalışmış. onu yutmak gibi bir niyeti olmadığını ve elindeki ipe sıkıca tutunursa yukarı çıkmasına yardım edeceğini söylemiş. ancak Dokuz o kadar inatçıymış ve küstahmış ki, "tuzağına düşmeyeceğim tamam mı!" diye bağırmaya başlamış. derin bir nefes alan Sıfır, bu arada ipe ilginç bir düğüm atıp, kement yapmış. "ne olur ne olmaz, ipi sarkıtıp bacaklarından geçirirsem bunun koca kafası takılır, ben de çekerim yukarı" diye düşünmüş. tam o sırada, karnı acıktığı için midesi gaz yapan boyutlararası yer, hafifçe geğirmiş. fakat Dokuzun dengesi iyice kaybolmuş ve tam düşecekken sıfır onu kurtarmış. Dokuz, günlerce titreme nöbeti geçirdikten sonra, kendine gelmiş ve artık boynu biraz daha eğik, bacakları da daha sıskaymış. pratikte olmasa da kafasında bir şeyleri fark etmiş olması nedeniyle kendini yüceltmeye devam ettiği için, koca kafası olduğu gibi kocaman kalmış.

ancak Beş hiçlikle veya boyutlararasının mide gazıyla başbaşa kalmamış. çok ilginç olaylar gelmiş başına evet, çok ilginç ve beklenmedik şeylerle yüzleşmek zorunda kalmış, doğrudur... ama onun o dümdüz kafası yok mu, hiç eğilip bükülmeyen kafası, o koca göbeğini görmesin diye aklını kullanıp dümdüz gösterirmiş kendini... aslında Beş çok iyidir, çok tatlı bir rakam olabilir istediğinde, eğlenceli de olabilir... ama işte kafası-aklı dümdüzdür onun... herşey onun aklının gösterdiği gibi olmalıdır. eğer aklının çizgisine paralel gitmiyorsa diğer rakamların akılları, onları görmezmiş bile... bu nedenle de, hep aynı şeyleri yaşar durur ancak bir gram değişmezmiş... bizim Bir de işte koymuş kafasına, herkes bire özenli davranıyor, iyi davranıyor diye, ona benzemek istermiş...

ey Bir! bir dönüp bak kendine! hiç ilgin alakan var mı senin Beş'le! Bir, dışarıdan çok zavallı görünür. etkisiz eleman işte sonuçta. tek istediği şey sevilmek garibimin... bütün rakamlar onu sevsin diye o kadar çok çaba sarfediyor ki, cıscıbıl incecik bir şey... ama burnu var onun da... dik bir burun, ne Beş'in ne Yedi'nin dik akıllarına paralel, ne diğerleri gibi yuvarlak, yumuşak... bir tek dörtle uyuşur bir hali var biraz... aslında, bu tam 45 derecelik açıda olması burnunun onun hem avantajlı hem de dezavantajlı olduğu kısmı da, bunu farketmesi uzun yıllar aldı... bu açı ona bütün diğer rakamların gözünden dünyanın nasıl bir yer olduğunu gösteriyor. empati diyebiliriz aslında sanırım, morfolojik avantaj kaynaklı manevi empati... hatta öyle bir şey ki, Bir'in neredeyse etkisiz eleman olmasının nedeni bu açı! örneğin bir gün Yedi gelip Üçten şikayet ediyor, sonra da Üç gelip Yedi'den yakınıyor. Bir, ikisine de hak veriyor aslında, çünkü ikisinin açısını da anlayabiliyor. Üç çok yuvarlak kafa, çok düşünüyor, ancak tek yönlü egosu nedeniyle çok saçmalayabiliyor. (üçün akıl ve gövde göbekleri aynı yöne bakar dikkat ediniz)... Yedi düz kafalı düz mantıklı bir rakam... Üçün söylediği bazı şeyleri anlayamıyor, özen göstermiyor... yazık... aslında evliliklerindeki en büyük problem, hangisinin daha asal sayı olduğu konusunda uzlaşamamış olmalarından. Bir, şöyle söylüyor ikisine de, " ikiniz çok farklısınız, ama uzlaşmak zorunda da değilsiniz... hanginiz daha asal diye sormayın, ikiniz de asalsınız, bu yüzden berabersiniz.. keşke güçlerinizi birleştireseniz, o zaman çok çeşitli ve güzel bir hayatınız olurdu!" ama ikisi de bunu anlayamıyorlar ve sanki Bir bir uzaylıymış gibi bakıyorlar ona... birin derdi bir tane değil... kendisini sevdirme çabası bir yana, kendisinin neyi sevip neyi sevmediğini iyi bilir... ayrıca başkalarının da neyi sevip sevmediğini anlaması daha kolay olur. bu nedenledir ki, Bir, kendi istemediği şeyleri başkasına yaşatmamaya, yapmamaya çalışır. Çoğu rakam onun kafasının nasıl işlediğini anlamadığından pek, anlam veremezler onun böyle davranışlarına, "eziksin sen", "niye böyle eziksin sen" diyip dururlar Bir'e.. Halbuki bunun ezik olmakla bir ilgisi yoktur, kendine değer vermemekle de ilgisi yoktur: kendisi nasıl davranış görmek istiyorsa öyle davranıyordur... ancak, herkes onun gibi olmadığından, kendi kendine yarattığı doğrular-yanlışlar ve olan biten arasında çok kalmış bir. çoğunlukla da yalnız kalmış, yalıncacık... neyse ki onu taşıyan güçlü bir kaidesi var ayaklarının altında... bu kaide ona kendini hatırlatıp durduğu için şanslı gerçekten. yoksa kaybolur giderdi Bir de...

Velhasılı, bir etkisiz eleman olmaktan çok sıkılıyormuş... keşke kendi gibi bir rakam olsa da yalnız hissetmese bari kendini diye düşünüyormuş ve hayatını bir işkenceye çeviriyormuş. ama, günlerden bir gün, Sıfırla karşılaşmış Bir... herkesin korktuğu, hiçliğe giden kapı, Sıfır!

önce korkmuş, donakalmış... tam da öyle donakalmış ki, sıfırın gözlerine bakıyormuş doğrudan... dipsiz ama sonsuz hiçliği görmüş gözlerinde Sıfırın... gevşemeye başlamış... anlamış ki korku bir amaç değil bir araçtır... sonra çorap söküğü gibi gelmiş gerisi... sıfırla çok zaman geçirir olmuş bir... hiç konuşulmayan huzur zamanları... rakam ille de çarp beni demezse, çarpmazmış ki Sıfır zaten ve varlığının nedeni, rakamlara özlerini hatırlatmakmış... bu olaydan sonra Bir, herşeye daha farklı bakmaya başlamış... yine etkisiz elemanmış örneğin, ama bundan rahatsız olmuyormuş aksine işine geliyormuş öyle olmak... artık Bir'icik olduğunu anlamış ve bundan çok mutluymuş... yine de, hayat bazen garip şeyler getirebiliyor rakamlara da.. yine kafasını karıştırıyormuş Bir'in, yine içi çalkalanıp bulanıp saçmaladığı aptallaştığı şeyleri çözmek için garip hareketler yapıyormuş.. e o da bir rakam ve hiç bir rakam Sıfır gibi mükemmel olamaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder