Sayfalar

9/06/2012

NELER OLUYOR HAYATTA

uzundur yoktum blogda... bir süredir yaşadıklarımdan edindiğim, dıbıdıbıdım birtakım didaktik bilgileri hemencecik yazıp kaçmak niyetindeyim... mutsuzluğu ve kaygıları hep dışarı yansıtıp, dönüp kendine bakmama şımarıklığı içindeyken şöyle bir soru sormuştum: "bir şehir biter mi?" bu şehrin bittiğini ve uzaaaak uzaaaak diyarlara gitmek gerektiğini düşünüyordum bir süredir. "halbuki elini taşın altına koymak" diye bir deyim var değil mi?bir de kendisi olmak şeklinde garip bir deyim de var.

örneğin: "kendim olmaktan çok sıkıldım" cümlesinde, aslında kendi olmayı çözmekle ilgili bir derdi olan ve bundan kelli sıkıntı içinde olan insanın, içinde bulunduğu durum anlatılır. bir de "kendim olmak için yola çıkıyorum" cümlesindeki anlama bakarsak, burada sözü eden kişi şunu demek ister: " yahu içime atıp atıp biriktirdiğim hayallerim var, isteklerim var, bunların bana getireceği belki milyon tane keyif-acı-sevinç-bilgi vs var... dur ben bir bulayım şunları, oldurayım da göreyim, neymişim "kendim" dediğim."  işte ikinci cümlede, kişinin eli, taşın altına girmeye razı olmuştur bile!

ben de baktım, baktım, baktıııım, koskocaman karmançorman ile ve kontrolcü kontes ile çok kereler boğuştum, derinlere daldım çıktım, güneşi izledim, ters-yüz ettim kendimi ve dedim ki: "kızım, bu şehir tek bir şehir değil; içiçe, katman katman; tıpkı sen ve başka insanlar gibi... var mısın o katmanları keşfetmeye! var say ki bu sokaklar hiç bilmediğin sokaklar... var say ki, hiç kimseyi tanımıyorsun burada... de ki dünyanın öbür ucundaki izmir'desin, o zaman nasıl bakardın buraya? ne düşünür, ne algılardın?"

açıkçası, önümde yepyeni bir şehir inşa olmadı tabii ki, anca animasyonlu filmlerde oluyor galiba... yine de, ne keyif veriyorsa o yöne gitmeye başladım. o yollar birleşti, kesişti, gidip melez güzeli kumral bir bisiklet edindim kendime: uzundur hayalimdi bisiklet ile gezmek... onunla yolculuklarımız boyunca yeni insanlarla tanıştım, daha önce hiç bakmadığım şekilde bakmaya başladım. yol arkadaşlarım ve yokuşlar ve çukurlar dediler ki "hayata karşı seçici geçirgen ol, olanı biteni anla, kabullen, geride bırak ve akarak devam et... dengede kalmanın en kolay yolu bu çünkü! ve sen akıp gitmeyi yapabildikçe, istediğin ve sevdiğin herşey sana doğru akmaya devam edecek... işin sevdiğin iş, bakışın sevdiğin bakış, çevrendekiler sevdiğin insanlar ve şehir sevdiğin şehir olacak... özgürlüğün tadını çıkarmak böyle bir şey işte! çünkü, herşeyi olduğu gibi kabul edince, zorunluluklar ve sıkıcı bağlar kalmaz seni bir yerde tutan; bilirsin ki herşey olması gerektiği gibi."

asıl vurucu nokta, sonra dank etti kafama... sürekli soruyordum, acı çekmeden, hatta mutlu olarak öğrenmek mümkün olamaz mı, bence olmalı!"  diye; şimdi bayram ediyorum, zil takıp oynuyorum sevinçten ki, mümkünmüş işte! 

bir sonraki adımda güzel esmer bir fotoğraf makinesi edinip, rengarenk grafittiler ve hızlı trenler boyunca gördüğüm eski güzel rum evleri ile haşır neşir olmak istiyorum. bakalım o zaman neler olacak...

bu arada, "bağcıyı mı dövsek, üzümü mü yesek? dövmek istemediğimiz ama dövmedikçe üzüm vermeyen bağcılarla ne yapsak? bütün bağcılar aynıysa, üzümden ve şaraptan vaz mı geçsek" konusunda bir takım gelişmeler kaydediyorum sanki içimde... bir sonuca ulaşacak biliyorum... o da ayrı bir hikaye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder