Sayfalar

1/02/2014

yıldız ağacı

Uzay zaman içinde, yollar hayal peşinde, ütopyalarla gerçeklikler arası bağlarda, minik bir gezegen varmış…
bu gezegen, akıl almaz olaylar yaratabilirmiş; kimi zaman muhteşem güzellikler, kimi zaman üzücü öyküler; birine göre güneş salına salına ışır, başka birine göre kara bulutlar gökyüzünü sararmış… bizim buralardaki fizik kuralları orada işlemezmiş… herşeyin oluşu tamamen gezegen sakinlerinin hislerine, rüyalarına ve hayallerine göre gerçekleşirmiş. hatta, öyle ki aynı anda aynı yoldan giden iki farklı kişiye yolda neler oldu diye sorsanız, çok başka öyküler anlatabilirmiş bile! kimisinin endişesi tek boynuzlu bir canavar olarak karşısına dikilirken, bir başkasının sevinci, papatyalar ve gelincikler olur süslermiş yolu… bazen etrafına mini mini konfeti baloncuklar saçan kuşlar geçerken, bazen çiçekler osuran ama korkunç bir ejderha ile bile karşılaşabilirmişsiniz… gezegenin sakinlerine sorsanız, kimisi bu yolculukları her haliyle çok sever, yolları keşfe çıkarmış; kimisi de pek öyle gezmekten haz etmez, minik güzel kulübeleri ve komşuları ile takılarak keyif çatmayı severlermiş… hepsi de güzel, hepsi de kendi halindeymiş…

"yolcu" sakinelerden biri, bazen yolda oturur ağaçları seyre dalar, onları bir şeylere benzetirmiş… aslında, o ne hayal etse, ağaçların o şekle girdiğini unuturmuş bile bazen…
bir gün, kendini dinlenmeye çektiği, patikalardan birinde giderken, cılız bir ağaca raslamış. bu patikadan daha önce geçtiği halde onu hiç farketmemiş ve bu yüzden hem şaşırmış hem de içini bir merak salmış. daha yakınına gitmiş ağacın ve yaklaştıkça daha da güzel gelmiş ağaç gözlerine… "neden bu kadar cılızsın" diye sormuş kadın, bakmış ki biraz su ve biraz yeni toprak gerek… ona su ve toprak taşımış yolu oradan geçtikçe. her gittiğinde, ağacın yaprakları altından birer yıldız parlamaya başlamış ve kadın, yıldızlı ağacı çok sevmiş; kadın sevdikçe ağaç güzelleşmiş.

-bu kadın, her zaman "yolcu" değilmiş… eskiden de bir ağacı ve ağacın bahçesinde bir kulübesi varmış. yanlış okumadınız! kulübeyi oraya yapmasının nedeni, ağacın kendisiymiş. yine arada küçük gezintilere çıkarmış herkes gibi. bir gün bu gezintilerden birinde, bir kabusla karşılaşmış. bu kabusla boğuşurken, kulübenin izini kaybetmiş ve ardarda geçtiği kötücül yollarda giderken, artık dönecek bir kulübesinin olmadığını çünkü ağacın gerçekten var olup olmadığını hiç bilemeyeceğini hissetmiş… gezegenin doğası gereği, olan her şey hayal ve his meselesi… yaşadığı bu şeyler kadını çok üzmüş, farketmediği halde, yıllar sonra bile onu korkutan-acıtan yaralar bırakmış… sonunda, dönecek yeri olmadığına göre, yepyeni hayaller kurup, yepyeni yollara çıkmış ve böylece "yolcu" olmuş…-

zaman içinde yaşadığı kabusları ve kötücül yolculukları unuttuğunu sanan ve mutlu mutlu yıldız ağacına koşan kadın, ağacın yıldızları parladıkça ve içini ısıttıkça, çıktığı yolculuklardan dönüşlerde zorlanmaya başlamış. bir an önce ağaca varmak istediği halde karşısına kocaman zırhlı ejderhalar çıkıyor, karabasan isimli o karanlık ve korkunç yaratık yoluna tuzaklar kuruyor ve sürekli canını yakıyormuş. kadın, bu kabusların nedenini biliyormuş: unuttuğunu sandığı o yolculukları tekrar yaşamaktan korktuğu için, şimdi, sürekli yeni yeni kabuslar türetip duruyormuş. yine de, her kabusta bir parça daha iyileşip, bir parça daha güzel hayal kurabilmeye başlamış… hatta, belki uzun yolculuklara çıkmak yerine, yakın yolculuklarla yetinmeyi düşünmeye başlamış. işte, tam böyle düşünürken, ağacın yanına varmış; kendi kabusları ile uğraşmaktan besleyemediği ağacın yapraklarını solgun, yıldızlarını sönük bulmuş. anlayamamış önce, neden böyle olduğunu… sonra konuşmuş onunla, yola çıkmamış yanında kalmak için. dibinde oturup güzel hayaller kurmuş yıldızların ışıklarını beslemek için, şarkılar söylemiş, öyküler anlatmış… ama nafile çünkü ağacı beslemek için bu kadar uğraşırken, hep onu kaybetmekten korkmuş… korktukça işe yaramaz hale gelmiş şarkılar ve hayaller… korku gittikçe büyümüş; büyüdükçe yırtıcı avcı kuşlar saldırmaya başlamış. avcı kuşlar, ağacın yıldızlarını koparıp koparıp mideye indirmişler… kadın, korkusundan kurtulmuş, ama artık ne yıldızlar varmış, ne ağaç…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder