Sayfalar

5/24/2012

Kaçı kaç geçe, kaç öte?


aşık olmanın, karşıdaki kişiyi dolayısı ile kendini yüceltmekle doğrudan ilişkisi düşünülünce... bir de iki kişinin aşık olması sonucu ortaya çıkan "yanıltıcı gaz bulutunun" insanı kendinden uzaklaştırma potansiyelini düşününce, bir de soğrulan enerjiyi filan...püf, farkındalığı ayakta tutarak yaşamak da ilginç bir savaş olur...
benim dünyamda - gerçekliğimde, yaşadığım bir kaç örnekten genelleyebileceğim kadarı ile işler şöyle gidiyor:
birinci raund: karşılaşma...
aşıkdaşlık etmeden aşık olmak nasıl birşey ki... bir insan uzaktan beğenilir, güzel bulunur, komik bulunur, sevecen bulunur: arzulanır. arzulanan kişiyle aşıkdaşlık edince, ancak, keşif başlamış sayılır ve gerçekten hoşlanıp hoşlanılmadığı anlaşılır. hoşlanılmayan durumlarda, iş burada bitmiştir...
ikinci raund: hissetme...
birinci raundun üstünden geçen günlerde, birden bire, durduk yere, sözkonusu kişinin kokusu insanın burnuna burnuna giriyorsa, sesi kulaklarda çınlayıp, gülüşü ve konuşması gözlerde canlanıyorsa abayı yakma işlemi gerçekleşmiştir. gecenin bir yarısı uykudan uyanılır, "sırtımdan sarılan sen misin" diye sorulur...cevap veren kimse yoktur tabii ki, görülen rüyanın etkisinde kalınmıştır ve iki dakika sonra tekrar uyunulur...
üçüncü raund: dürtükleme...
bir veya bir kaç kez karşı taraf dürtüklenerek gelen bilgi okunmaya çalışılır... genelde olumlu yanıt gelmez... çünkü kimse bir kere sevişmek için tavladığı kızın sonradan tekrar aramasını istemez: hedefe ulaşılmıştır. veya karşıdaki aynı şeyi hissetmemiştir. belki hissetmiştir ama zaten sevgilisi vardır ya da zamanı değildir ya da her neyse odur. bazen, nadiren kısmi geri dönüşler olsa da, çok gürültülü ve okunabilmekten uzak bir veri dizisi olduğundan, hangi istatistiksel yöntemle, neresinden bir eğri-doğru geçirileceği bilinemez.
dördüncü raund: ya zafer ya ölüm...
durum şudur: kafa karışıklığı nedeniyle, ikinci raunddan üçüncü raunda geçiş sırasında, ayaklar yere basar. şöyle ki: gerçeklik sorgusu yapılır; "gerçekte ona hayranlık beslememin nedeni, onda kendimden şunu bunu ve işte bişileri bulmam... demek ki, bendeki bütün bunlara ve dahasına sahip başka birisi çıkabilir sokaktaki milyonlarca insan içinden"; yani bahsi geçen şahıslar hem biricik olabilirler, ama hem de hiç bir şey olmayabilirler.
insan üçüncü raund sırasında direkten döner...aşık olmak duygusu geri çevrilmiştir. ama hala ceza sahası içindedir. scoreboard da, maçta kaç dakika kaldığı, gol veya gollerin sayısı uzaylıca yazılmıştır ve anlaşılamaz olduğunuz yerden... 1-1 berabere de olabilir, 1-0 yenik de olabilirsiniz... 1-1 se oyun uzatmalara gidebilir... 1-0 sa, o zaman gerçeklik sorgulamasına sıkıca tutunularak, irtifa kaybeden pembe buluttan atlanarak yeryüzüne geri dönülür. hayata daha sıkı tutunulur...
durum 1-1 se ne ala... daha uzatmalar var demektir. bu durumda, karşıdaki kişinin, istatistiksel olarak hiç bir eğri ya da doğru ile uzlaşamıyor olması beklenen durumdur. çünkü, bu kişinin, "kendini olduğu gibi ortaya koyma" yanılsamasını yutmayarak, "içinde daha neler var neler acaba" diye soran bir kafaya sahip olması gerekmektedir, ki nadiren rastlanılır. ayrıca, bu kişinin, karşısındaki kişinin aşık halinin bazı semptomlarının çok normal göründüğü halde, fazladan bir kaç özgün motivasyona sahip olduğunu anlaması gerekmektedir. ama işin zorluğu şudur: bu kişinin bunları anlayabilmesi için, zaman geçirmesi gerekmektedir ve bunun için itekleyici güç, arzulama miktarıdır ki, bir kerede elde edilen şeyin, arzulanmaya devam edilebilmesi için ekstra bir kimya uyuşması, ya da sarhoş olunmaması ve saçma saçma konuşmalar yapılmaması gerekmektedir, galiba... bilmiyorum...
neyse, velhasılı sanırım aşık olmak, hayata dair öğrendiklerim arttıkça zorlaşan bir iş haline dönecek... belki de önce aşık olmayı denemek ve sonra aşıkdaşlık etmek gerekir... nazlar, niyazlar, kaprisler, istekler... sahip olunan cinsiyetin her türlü işvesi cilvesi ile karşıdaki insanı deli etme çabaları vs... çevremdeki insanlardan (insanın beyninin nasıl çalıştığını anlatan arkadaşım hariç) hep bunu duyuyorum... ama ya öyle değilsek ya da doğru bulmuyorsak(eğitmen miyim ben, öyle şeylerle eğitecek miyim koskoca adamı? adamsa, doğal-komik-karizmatik hallerimdeki işvemi cilvemi yakalamaz mı zaten) veyahut çok sabırsız bir insansak ne olacak? ayrıca, eski sevgililerim aynı tutuma olumlu yanıt verebilmiş insanlardı... demek ki, tek bir doğru yok gerçekte... öyleyse de, o zaman daha çok saygı duyuyorum şimdi kendilerine...
bir de mesela kaç zamanda bir, yeni insanlarla tanışıp, bunlardan kaçını arzuluyoruz ve arzuladıklarımızın içinden kaçı bizi arzuluyor? kaçı kaç geçe, kaç öte? amaaaan... çok zaman gerek, çok enerji gerek...  öyle çabuk ki herşey, yetişen kapar, yetişemeyen avcunu yalar, sonunda da kader der, geçer...
o-bu değil de, daha mutlu bir işyeri bulmam gerek hacı... böyle devamı gelmeyecek... hegel durağı dedik, turuncu dedik, yetmedi... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder