Sayfalar

2/07/2012

30 yaş ve kadın-lık...

yep, yemeden içmeden hemen beynimin içindekileri yetiştireyim istedim gene :) hehehe kimi kime yetiştiyorsam :)

kadın-lık...çok garip bir kelime di mi? aydın-lık, sürekli-lik, fena-lık fln gibi bişi... kavram? durum? olma hali :)

derlerdi ki, 30 yaşında kadınlar oturur. (nereye?) artık kadın-lıklarının farkında, olgunlaşmış, ne iste(me)diğini bilen, yarı tanrılarmış gibi konuşurlar 30 lu yaşlardaki kadınlar hakkında.

 kendi özgürlüğüne kavuşmuş ve aynı zamanda 35inden(yaşlanmış sınıfına girmeden) hemen önceki hal: 15 yaş gibi, liseli kız gibi bişey...

nitekim benim için, kadınlığımın bi yere oturduğu yok. sanki daha çok kafam karışmış, ne istediğim ve istemediğim arasındaki dengesizlikler kabarmış da kabarmış gibi geliyor:)

aslında herşey, "the wall" u izlediğim zamanlarda oldu. üniversite 1deydim sanırım. o sıralar kafam çok karışıktı. gerçi öncesinde de karışıktı... hep belki de :) diyorum duygusal zeka denen şey mühim diye.

filmin içinde, bir çiçeğin yapraklarının bir kadının bacaklarına döndüğü ve sonra da erkeğini tutsak eden bir yaratığa dönüştüğü sahne vardı. o sahnede demiştim ki, "evet ya, işte, sen naaparsan yap, bunu yapma!"...

yurtta kalırken, garip müdirelerle ilginç tartışmalar, kadın fizik öğretmeninin elinden çektikerim, medikodaki kadın memurların çektirdikleri, trafikte kadın şöförler yüzünden hareket edemeyen otobüste bir yerlere yetişmeye çalışmak, allahım ne kadar çok çekiyordum kadınların elinden. sonra düşündüm; östrojensiz bir dünya cennet olmalı... fakat bu hormonu fazlasıyla taşıyan bir cinstim ben de.. ne yapmalı ne etmeli, kendinden bunları ayıklamalıydı... bk vardı sanki...

en anlayamadığım kısım ise şuydu: bu insanlar, anne oluyorlar, eş oluyorlar, şefkatle bakıyorlar sevgililerine, dünyayı güzelleştiriyorlar, emekleriyle ince ince işliyorlar dünyayı diğer yanda... tanrım, bu nasıl bir çelişkiydi!

sonradan anladım, herşeyin bir bedeli vardı. eğer bu kadar veriyorsan bir şeyler, karşılığı alınmalıydı. kadın da tatmin olmalıydı, maddi-manevi :)

bütün adamlar ağızlarından su damlayarak rus kadınlarından bahsederken, asaletten ve güzellikten, çalıştığım yerlerde erkeklerinin onlara gösterdiği hiç bir inceliği, kendi kadınlarına göstermediğini anlatamadım mesela... anahtar kelime girilince, beyinler kitleniyor: "rus+kadın" :) heheh ( ben de ayrıca hayranım kendilerine yanlış anlaşılmasın hemen :) ) velhasılı, tatminsizlik her taraflıydı...

ama olan olmuştu işte, ayıklamaya çalışırken " östrojenin getirdiği" bir takım kötü etkileri, mesela ayda bir yaşanan bir buçuk haftalık ağlamaklı- sinirli günlerin etkilerini, veya kıskançlıkları ve kibiri, ve naz-niyazı, ve kaprisleri ve küçümsemeleri, olmaya çalışırken daha şefkatli ve adil, ve kendini bilen, farkına varan, ne daha kadın ne daha erkek: sadece insan biri, hata oldu sanırım... ciddi bir hata...

bu çok ciddi bir itiraftır arkadaşlar: bazen keşke diyorum. keşke daha büyütseydim bütün bunları, besleseydim... bir denge vardıysa bu hayatta, öyle kurulmuştuysa, öyle kalmalıydı aslında.  araba sürmeyi en iyi beceren olmaya çalışmasaydım, saçmalamıyım diye ezmeseydim içimi- kendimi, daha bilge olmalıyım diye kasmasaydım, anlamasaydım boya badanadan, yıkamasaydım elimde çamaşır, isteseydim ne varsa hakettiğim...

bazen iş işten geçmiş gibi geliyor çok... çok oldu, dönmez geri gibi...

bazen anlamsız geliyor bütün bunları düşünmek,

bazen ağlamak istiyorum... doyasıya ağlamak... hem de bağıra bağıra...

sonra duruluyor bu düşünce de... ben de bir kadınım kendimce... ve ayrıca büyüklerin dünyasında onların kadını olmaktansa, belki de böyle çocuk kafalı kadın olmak, daha iyidir yine de...

yine de, bugün işyerinden çıkarken, topuklu ayakkabıları, afili kabanları, topuz ve/veya dağınık saçları, arkalarında bıraktıkları güzel parfüm kokuları ile, tıkır tıkır pıtır pıtır ama iki saatte inerlerken merdivenleri önümdeki 4 kadın, dedim ki, güzel yaratıklar yahu...

ben, bilemiyorum... nedir kadın-lık?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder