Sevgili rahim sahibi insan (kadın demek yetmeyecek, belki aramızda translar da vardır),
İki hafta sonra 36 yılımı şu dünyada ve özellikle bu memlekette doldurmuş olacağım. Bir süre öncesine kadar adet öncesi sendromun, yani bütün o şişliğin, gerginliğin, saçmasapan hallenmelerin, bağrış çağrışların ne işe yaradığına dair hiç bir fikrim olmadığı gibi, bir de lanet okuyordum kadın olduğuma, belki de doğurmayacağım bir bebe için bu kadar sıkıntı çektiğime, içime şeytan girmiş gibi davranıldığına, söylediğim-yaptığım herşeyin ciddiye alınmayıp(bazen kendim tarafımdan hatta) "adet görceksin di mi?" diye dalga geçilmeye... ve fakat sonunda olayı çözdüm sanırım.
Bütün bu sıkıntıların bir nedeni varmış meğersem: kendini senden alıp uzaklaştıran o "erkek" dünyaya rağmen kendini bulma şansı!
Şöyle anlatmaya çalışıyım. Burada yer vermeye hiç niyetlenmediğim hormonuydu, ödemiydi, kıllanmasıydı, taşlanmasıydı gibi fiziksel bir takım etmenlerden çok daha değerli ve daha psikolojik bir durumdan bahsediyorum.
Normalde o kadar çok şeyi yüklenip, o kadar çok tahammül ediyoruz ki hayata, ede ede bi hal oluyoruz. Sonunda, o fiziksel-fizyolojik zımbırtılar olduğunda, bir anda o omuzlarımızdaki yükler ağır geliyor, her gün gülümseyerek geçiştirdiğimiz şeyler batıyor.
Nasıl gelmesin, nasıl batmasın?
Arkadaşım, aynı işi yapıyoruz ama aynı ücreti alamıyoruz! İkimiz de eve yorgun geliyoruz (ister kardeş olsun, ister akraba, ister eş-sevgili ya da neyse işte), ama yemektir, bulaşıktır, çamaşırdır; çile anam çile! üstüne üstlük, bir de verdiğin emeklerin hiç bir değeri yok, zaten zorundaymışsın gibi! ne lan bu, köleliğin modernize edilmiş ve bilinçaltında filizlendirilmiş hali! Hayır, bu kadarla bitse iyi, bir de tavizler, tacizler ve çok geniş bir yelpazeye yayabileceğimiz şiddet türleri var: ekonomik, cinsel, psikolojik; sokaktan, okuldan, iş yerinden tut evin içine, babana abine eşine kadar herkesler başetmek zorundasın sürekli!
Haydi diyelim ki, çok zengin, eğitimli, müthiş başarılı bir kadınsın ve bunların hiç biri ile birebir karşılaşmayacak kadar şanslısın(mümkün değil bu ülkede, hiç bir şey olmazda "ay yumurta bile kıramıyormuş" diye ortadan beşyüze kırıverirler yürekcağızını, "boyalı şempanze" diye büküverirler dokuzyüzseksenaltı yerinden insanı ama diyelim ki şanslısın yine de olmuyor bunlar); lan bu memlekette masada yoğurt yok diye öldürülen bir kadın var, şu an için 212 sayısını gösteren bir anıt sayaç var, tecavüzcüsü ile evlendirilen kadınlar ve tecavüzcüsünün kadına verecek parası yok diye öldürülen çocuklar var bu memlekette! bütün bunları duymak - bilmek yetiyor zaten iken;
Demem o ki bal kadınım, can kadınım, bir tanecik engin arkadaşım,
bil ki, insanların seni şeytanlaşmakla suçladığı, saçmalamakla suçladığı, "kendin olmaktan çıkmak"la suçladığı şeyler, senin, gerçek kendini görebilmen ve ona ulaşabilmen için altın değerinde göstergelerdir.
Çünkü aslında, sen, nerede nasıl güleceğini bilirsin, işlerini nasıl yapman gerektiğini bilirsin, nasıl giyineceğini, pişirmek isteyip istemediğini, ne iş yapmak istediğini, nelere kadir olup olmadığını, neleri sevip sevmediğini; nasıl yaşamak istediğini bilirsin! ve bütün o bağrış çağrışlar, çıkışlar, isyanlar, gerginlikler boşa değil; sana o bildiğin, ama bildiğin halde omzuna yüklenen milyon şeyle bastırdığın seni hatırlatmak için; bütün o öğretilmiş-genlerine işlenmiş "erkek dünya"ya karşı seni sana çağırmak için varlar ve inan bana kutsallaştırabileceğim tek şey neredeyse o adet öncesi sendromdur :)
Bu minik isyanlar, çıkışlar, adet diye geçiştirilse de, sen topla kenara onları, al cebine. Bak bakalım normal zamanda ne hissediyorsun onlarla ilgili; ama normalden daha ihtiyatli; sen misin, onların öğrettikleri mi o çıkışları şeytanlaştıran? Sen isen gerçekten o, yükselt isyanını; yürü oradan!
Seni sorun çıkardığın için suçlayacaklar; yılma! Sorunlar iyidir; çözüm üretmeyi gerektirir, yaratıcı süreçlerdir: istediğin hayata doğru gitmenin adımıdır onlar. Baktın çözülüyor; sorun çıkarmakta istediğin kadar yaratıcı olabilirsin! Ta ki çözüm çıkmayana kadar: o zaman da bil ki, orası senin yerin değildir. Orası ister baba ocağı - ana kucağı olsun, ister yarin göğsü, ister arkadaşının omzu; orası senin sen olabileceğin yer değildir, canım kadın! kaç oradan! bir an önce, geç olmadan kaç! git ve kendine aslolan seni şeytan görmeyen insanların olduğu yeri yarat: kendini ve kendi dünyanı!